Roman Sanatı: Milan Kundera

Roman Sanatı beş makaleyle iki söyleşiden oluşan yedi bağımsız metnin bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş bir eser. Bu yazının ilgi alanı ilk makale olan “Cervantes’in Hor Görülen Mirası” olmakla birlikte kitabın tamamında yazın ve yazarlar üzerine, Kundera’nın yapıtları üzerine oldukça kışkırtıcı paragraflar olduğunu baştan belirtmeliyim. Kafkaesk üzerine yazılmış en temel metinlerden birisini de okuyabileceğinizi belirtmeden geçmeyelim.

Avrupa’nın Krizi

“Avrupalı zihni” dünya tarihinde ilk kez eski Yunan felsefesinden itibaren “insanı bilme tutkusu” ile dünyayı sorgulamaya başlamıştı. Ancak, Modern Çağ’ın başıyla dünyayı teknik/matematik bir mesele olarak açıklamaya indirgeyen bakış açısı, nihayetinde büyük bilimsel gelişmelerle insanı uzmanlaşmış disiplinlerin labirentine sürüklüyordu. İnsanlık bilgide ilerledikçe, “doğanın efendisi ve sahibi” olurken, kendine yabancılaşıp “varlığını unutuyordu”. Edmund Husserl bu süreci iki savaş arası dönemde verdiği bir konferansta Avrupa’nın (insanlık) krizi olarak adlandırıyor, daha sonra Husserl’in öğrencisi Heidegger ise “varlığın unutuluşu” hastalığı olarak daha net bir tanı koyuyordu.

Modern Çağ’ın Eşkurucusu: Cervantes

Kundera’ya göre Modern Çağ’ın kurucusu sadece Descartes değil, aynı zamanda Cervantes’dir de. Felsefe ve bilim dünyasında varlığına yabancılaşan insanlık, sanatla ve özellikle de romanla bu unutulmuş varlığı yeniden keşfe çıkmış, insanlığı teknik/matematik bir kesinlikten çok bir olasılıklar bütünü olarak yeniden ve yeniden ele almıştır. Borges’e göre de roman yazmak insan ruhunun devinimlerini, deneyimlerini, serüvenlerini, bilinçlenmelerini ve uzağı görme niteliklerini araştırmaktır[1]. Artık kendini edebiyatla ifade etmenin temel yolu “roman”dır ve bu dünyanın her köşesi için geçerlidir.[2]

Romanın Bilgeliği

Tanrının yokluğunda “düşünen ben” her şeyin temeli haline geldi. Bilimsel gerçeklik ve kesinliğin diline karşın, romanın bilgeliği belirsizliğin bilgeliği’dir. Roman insanlığın mümkün olan tüm hallerinin, tek bir mutlak gerçek yerine göreceli gerçeklerin keşfidir. Romanın dünyasında mutlak doğruya yer yoktur, roman görecelik ve çokanlamlılık dili ile konuşur. Mutlak doğrudan uzak bu değişken ve doğurgan dünya totaliter bir âlemle bağdaşmaz. Kundera’nın dilinden aktarırsak, tek bir gerçek üzerine dayalı dünya ile romanın çokanlamlı ve görece dünyası birbirinden tamamen farklı bir hamurdan yoğrulmuştur. Bu anlamda totaliter düzenlerden doğan romanlar keşifler zincirinin sürekliliğine katılmazlar.

Pamuk’un ifadesi ile romanları sevmek, onları alışkanlıkla okumak, mantıkla hayalgücünün, akılla gövdenin çeliştiği tek merkezli Descartesçı dünyanın mantığından kaçmak isteğine işaret eder.[3] Roman “hayatın anlamı” üzerine bize bir ipucu, bir sezgi, bir bilgi verebildikleri için bugünün insanına büyük bir güçle seslenebilmektedir.[4] Bu anlamda roman, ortaçağdan kalma değerler sistemi aşınan (Avrupalı ya da modern) insanlığın hayatı anlamlandırma adına ürettiği bir değerler sistemidir, yorum aracıdır.

Bugünün Romanı

Kundera romanın amacının insanı “varlığın unutuluşu”ndan korumak ve “yaşam dünyası”na sürekli ışık tutmak olduğunu ifade ederek, bugün her zamankinden daha çok romana ihtiyacımız olduğunu belirtiyor. Ama ne yazık ki der ve kitle iletişim araçlarını kullanan indirgeme termitleri tarafından romanın bütün insanlık tarafından kabul edilebilecek basitleştirmelere, klişelere hapsedilmeye çalışıldığını ifade eder. Kitle iletişim araçlarının farklı politik duruşlarına karşın hepsi aynı hayat görüşüne, ortak bir ruha sahiptir, “zamanın ruhu”. Bu ruh ise Kundera’ya göre romanın ruhuna aykırıdır. Romanın ruhunda hep başka bir ihtimal vardır, sürekliliğin ruhudur. Her eser kendinden önceki eserlere bir cevaptır ve romanın daha önceki bütün deneyimlerini içerir. Kitapta yer alan metinlerin 1979-1985 arasında yazıldığını dikkate alırsak, Roman Sanatı Kundera’nın bugün için cevaplaması gereken önemli bir soruyu ortaya çıkarıyor: Zamanın ruhu romanın ruhunu yenmiş midir, bugünün romanları roman tarihinin sona ermesinden sonraki romanlar mıdır?

[1] Borges, Jorge Luis. 2014. Dantevari Denemeler Shakespeare’in Belleği, İletişim, sayfa 83

[2] Pamuk, Orhan. 2011. Saf ve Düşünceli Romancı, İletişim Yayınları, sayfa 142

[3] Pamuk, 28

[4] Pamuk, 27

Tanıtım Bülteninden

Milan Kundera’nın, kendi kurduğu roman evreninin kökenlerine indiği yapıttır Roman Sanatı. Yazarın, yaşadıklarını yaşarken anlattığı, metnin gelişimine okur kadar dahil olduğu bir evrendir onunki. Kundera’nın gözünde roman, ‘yazarın bir itirafı değil, bir tuzağa dönüşen dünyada insan hayatının keşfedilişidir.’ Roman, Kundera’nın başkaldırısı, herhangi bir politika, din ya da sınıfla özdeşleşmeyi reddedişidir. Cervantes’in mirasından yola çıkarak roman algısını ortaya koyan Kundera, Broch, Musil, Kafka okumaları yaparak, kahramanlar-kurgu-psikoloji-tarih bütünlüğüne yaklaşımını anlatıyor. Kundera, romanın doğuşunu ve özünü ise şöyle özetliyor: ‘Harika bir Yahudi atasözü var: İnsan düşünür, Tanrı güler. Ben François Rabelais’nin bu atasözünden esinlenerek bir gün Tanrı’nın gülüşünü duyduğunu ve ilk büyük Avrupa, romanının böyle doğduğunu hayal etmeyi seviyorum.’ Yirminci yüzyılın en önemli edebiyat adamlarından olan Milan Kundera’yı ve romancılığını daha iyi anlama ve değerlendirme yolunda vazgeçilmez bir başucu kitabı Roman Sanatı.

  • Yayınevi: Can Yayınları
  • Özgün adı: L’Art du roman
  • Çeviren: Aysel Bora
  • Baskı: 1. baskı 2002, 6. baskı 2016
  • Sayfa Sayısı: 160
  • Etiket Fiyatı: 16 TL

https://canyayinlari.com/Milan-Kundera/Roman-Sanatı/9789750700941