Antik Site’den Tiranlık Üzerine Dersler

Antik Site, Yunan’dan Roma’ya Kadar Tapınma Hukuk ve Kurumlar Üzerine İnceleme adlı kitabın (Yazar: Fustel de Coulanges, Epos Yayınları) Devrimler başlıklı dördüncü bölümünün “Zenginler ve Fakirler, Demokrasi Kayboluyor, Halkın Sevdiği Tiranlar” başlıklı 12’nci kısmından (sayfa 314-321) alıntıdır:

Peki demokrasiye ne olur? Bu aşırılıkların ve cinayetlerin sorumlusu demokrasi değildir; ama ilk yara alan da odur. Artık hiçbir kural yoktur; oysa demokrasi en sıkı ve en iyi gözetilen kurallar içinde yaşayabilir. Artık gerçek yönetimler görülmez ve iktidarda hizipler vardır. Yüksek görevliler otoriteyi, barış ve yasa lehine icra etmiyor, bağlı oldukları partinin çıkarı ve aç gözlülüğüne hizmet ediyordu.

Demokrasi, maddî ihtiyaçlar ve çıkarların ortaya çıkmasıyla birlikte bozularak yolsuzluğa bulaştı. Demokrasi, iktidarı zenginlerin almasıyla şiddetli bir oligarşiye, yoksulların iktidarı almasıyla da tiranlığa dönüşmüştü.

Sayısız iç savaştan sonra kazandıkları zaferlerin bir işe yaramadığını, rakip partinin iktidarı daima geri aldığını, birçok el koyma ve geri verme denemelerine rağmen mücadelenin daima yeniden başladığını gören yoksullar, gelecekteki zaferlerden fayda sağlamak amacıyla rakip partiyi de ebediyen bastıracak ve de çıkarlarına uygun olan bir krallık rejimi tasavvur ettiler. Böylece, zorbaları, tiranları yarattılar. Partiler bu ândan itibaren isimlerini değiştirdiler: Artık Aristokrat ya da demokrat yoktu; özgürlük ya da tiranlık için mücadele edildi. Bu iki sözcük altında savaşanlar yine zenginler ve yoksullardı. Özgürlük, zenginlerin iktidarda olduğu bir yönetimi ifade ediyor ve servetlerini savunuyordu; tiranlık ise tamamen tersini ifade ediyordu.

Yunanistan ve İtalya tarihindeki bu olay neredeyse istisnası olmayan genel bir vakadır. Tiranlar halk partisinden çıkarlar, düşmanları ise Aristokrat partidir. Aristoteles’in dediği gibi “tiranın görevi halkı zenginlere karşı korumaktır; önce demagog olarak işe başlar, ama özü Aristokrasiyle mücadele etmektir”. “Tiranlığa ulaşmanın yolu, kalabalığın güvenini sağlamaktır. Yoksulların güveni, kendini zenginlerin düşmanı olarak ilân ederek kazanılır. Atina’da Pisistratos, Megam’da Theagenes ve Siraküza’da Dionisos böyle yapmıştı”.

Tiranlar, kalabalığın aç gözlülüğünü doyurdukça ve ihtiraslarını besledikleri sürece iktidarda kalabilirlerdi.

Yunan sitelerinin tiranı, bugün için değerlendirildiğinde hakkında hiçbir şeyin fikir veremeyeceği bir karakterdir. Uyrukları arasında aracısız, bakanı olmadan yaşayan ve onları doğrudan cezalandıran bir insandır. Bir büyük Devlet’in hükümranı gibi yüksek bir konumda ve bağımsız biri değildir. Her insan gibi küçük ihtiraslara sahiptir: El koymanın yararlarına duyarlıdır; öfkeye ve kişisel öç alma arzusuna açıktır; korkar; çok yakınında düşmanlan olduğunu ve bir tiran cezalandırıldığında halkın buna sevineceğini bilir; böyle bir insanın yönetim biçiminin nasıl olduğunu tahmin edebiliriz. Bir iki saygı değer istisna dışında, dördüncü ve üçüncü yüzyılda, tüm Yunan sitelerindeki tiranlar bir kalabalıktaki en kötü şeyleri pohpohlayarak, doğum, zenginlik ya da değer aracılığıyla üstün olan her şeyi şiddetle devirerek hüküm sürmüşlerdir. Güçleri sınırsızdır; kişisel haklar için büyük bir and içmemişlerse, Yunanlıların cumhuriyetçi yönetiminin nasıl kolaylıkla despotizme dönüştüğünü gösterirler. Eskiler Devlet’e böyle bir güç vermişlerdi ve bu sınırsız güç tiran tarafından ele geçirildiğinde insanların kendilerini koruyabilecek hiçbir güvenceleri kalmıyordu, o artık hayatlarının ve servetlerinin de efendisiydi.