Ezber Bozmak: İran, Türkiye ve ABD

Kitapla ilgili yorumlarıma geçmeden önce Stephen Kinzer hakkında bilgi vermek istiyorum. Kinzer 20 yıldan fazla New York Times’ın uluslararası ilişkiler muhabiri olarak İstanbul’da dahil çok sayıda ülkede çalışmış, NYT’tan ayrılması sonrasında akademik dünyaya adım atmış özellikle İran ve Türkiye konusunda oldukça önemli bir isim. Son olarak Dulles Kardeşler üzerine bir kitap yayınladı. Ezber Bozmak’ta da Dulles Kardeşler’le ilgili Soğuk Savaş sürecinde Amerika’yı diğer ülkelerde müdahaleci bir kimliğe bürüdükleri yönünde bir eleştiri var. Yazının sonunda kitaplarından bir seçme sunacağım. Yazar son dönemde ülkemiz gündemine Gaziantep Belediyesi’nin vereceği fahri hemşerilik beratını iptal etmesi ile geldi. Yazarın son dönemdeki değerlendirmelerine de kısaca yazının sonunda değineceğim.

 “Ezber Bozmak”, Türkiye ve İran üzerine -esasında ABD’yi de katıp üçlemek lazım- yazdığı, yayınlandığı an itibariyle üçlemenin bir ayağının şeytanlaştırılmış olması nedeni ile garip karşılanmış olması gereken ancak bugün itibariyle Amerika-İran nükleer anlaşması ve Obama sonrası olası demokrat iktidarının devamı nedenleri ile öngörülü bir kitap. Tabi bu öngörü ABD-Türkiye ilişkilerinin üçgenin diğer köşesi ile ABD arasındaki ilişkiye tezat bir şekilde gerilememesi -ki bunu artan bölgesel Kürt popülerliği ile ölçebiliriz belki- koşutu ile de kısıtlanabilir.

Soğuk Savaşa Kadar Türkiye ve İran

İlk bölümde Türk ve İran modernleşmesinin 20. yy başından itibaren Soğuk Savaş’a kadar olan serencamı anlatılıyor diyebiliriz. Bu anlatım daha çok başat etken karakterler olan Atatürk ve Rıza Şah üzerinden birer yarı-otobiyografik hikaye ile süslenmiş şekilde kaleme alınmış. Yazar bir yerde modern tarih yaklaşımındaki Türk modernleşmesinin süreklilik ilkesine de değiniyor ve Atatürk’ün modernleşmenin ilk yüzü olmadığını ancak bunu radikal bir şekilde yeni bir çehreye kavuşturduğunu ifade ediyor. İran üzerine yapılan değerlendirmeler birer Türk olarak bizim için daha ilginç kanımca. Zira bu değerlendirmeler İran’ın mevcut durumunu anlamanın bazı ipuçlarını gösteriyor. İran toplumundaki güçlü modernleşmeci akımın kökenleri, Amerikan sempatisi ve karşıtlığının nedenleri, İran milliyetçiliğinin arkasındaki petrol ve Britanya/ABD etkisi, milliyetçilikle içsel bir momentum yakalayan İran’ın nasıl modern bir ulus-devletten modern bir Şii/din devletine dönüştüğünü görüyorsunuz.

Soğuk Savaş’tan Günümüze

Kitap ikinci bölümde Soğuk Savaş dönemine ve iki ülkenin ABD kampına dahil olma sürecine yoğunlaşıyor. Yazar’ın ifadesi ile Stalin, Türkiye ve İtalya’yı özgürlüğünden yoksun bırakmaya ve onları Sovyet bloğuna katmaya çalışmıştı ve Birleşik Devletler’in kararlı tavrı onu engellemeye yardımcı oldu. “İktidar Üçgeni”nin temellerini burada aramak gerekir. Bu dönemde İran için kritik önemdeki olaylardan birisi Musaddık’a yapılan darbe. 1951’de başbakan seçilen Musaddık seçilir seçilmez Anglo-Iranian Oil Company’nin millileştirilmesi sürecini ele aldı. Küresel gücü bu yıllarda sarsılmakta olan İngiltere buna sert bir şekilde tepki gösterdi ve İran’ı zor durumda bıraktı. Musaddık yine de ödün vermedi. “İran halkı da… Haklı bir sebep uğruna acı çekmekten daha fazla mutluluk veren bir şey olmadığına inanan Şii Müslüman düşüncesinden de kısmen etkilenen İranlılar, Britanyalıların baskısına millileştirmeyi daha da ateşli bir şekilde destekleyerek tepki gösterdiler.” (sayfa 108) Bu arada İran’ı istila planları yapan Churchill, Truman’ı ikna edemedi. Ama imdadına Eisenhower yetişti. 1952 Kasım’da başkan seçilen Eisenhower biri dışişleri bakanı diğeri CIA başkanı iki Dulles kardeşlerin önderliğinde CIA’in müdahaleci/darbeci dönemini açmış oldu. Tabi bu dönem için McCarthy’yi, komünizm korkusu vs. de akılda tutmamız lazım. Darbe ile önceden ülkeden kaçmış olan Rıza Şah’ın oğlu Muhammed Rıza iktidara getirildi. Yazar 27 aylık Musaddık dönemi için şöyle diyor: “Amerikalı liderler bu durumu takdir etmeliydiler ama Soğuk Savaş yüzünden yapamadılar. İran’ın demokrasisine bakıp orada bir ortak, tutkuyla siyasi hayatın içinde yer alan ve kendi kendini yönetme kararlılığında bir ulus görebilirlerdi. Bunun yerine petrolünü millileştirmesine bakıp bir düşman gördüler.”(sayfa 113) Ve bu darbe İran’ı demokratik bir rejim yolunda ilerlemektense bir diktatörlüğe sürükledi. Amerika için son tahlilde fanatik bir anti-Amerikancı rejim doğuracak olan çeyrek yüzyıllık bir iktidar dönemi başladı. “Amerikalılar İran’ı suçladığında, tehdit ettiğinde ve müeyyide uyguladığında İranlılar şunu haykırıyorlar: Bir zamanlar bizim bir demokrasimiz vardı ama siz onu elimizden aldınız!” (Sayfa 113) Kinzer’e İran’ın diktatörlüğe savrulması Birleşik Devletler’in İran’ın gördüğü en demokratik hükümeti devrilmesi ile başladı ve her ne kadar İngilizce basılan yüzyılın tarihi kitapları bir ya da iki satır ayırsa da Musaddık’a karşı yapılan 1953 darbesi 20. yüzyılın önemli olaylarından biridir.

Kinzer Şah’ın laik muhalefeti baskılarken din adamlarında korktuğunu, böylece muhalefetin daha dini bir ton kazandığını vurguluyor. 1979 İran Devrimi’nde en azından başlangıçta çok farklı tonda siyasi aktörler vardı. Ancak neden sonunda devrim İslami bir şekle büründü. Kinzer’in açıklamasını takip edelim: “Öncelikle, sıradan İranlının yaygın ve derin desteğine sahiptiler; liberal siyasi partiler ise, aksine, şahın baskıcı yönetimi tarafından dumura uğratılmıştı ve kitlelerle bağını kaybetmişti. İkinci olarak, dinin İran toplumundaki rolü şahın anladığından çok daha derindi ve rejim yozlaştıkça mollaların ahlaki otoriteleri artmıştı. Üçüncü olarak, mollalar kendilerine karşı olanlara şiddet uygulamaya diğer gruplara göre daha hazırdılar. Kendilerini kaybedercesine baskı uyguladılar, insanları hapsettiler ve öldürdüler. Sonunda, İranlıların 1953 yılında kaybettikleri demokrasiye yeniden kavuşacaklarını ümit ettikleri rejimin kontrolünü mollalar ele geçirdiler.” (Sayfa 129)

Kinzer tesadüfen çıkan iki krizin Humeyni’nin iktidarını pekiştirdiğini söylüyor. Rehine krizi ile rejimi ılımlılardan temizlerken, İran-Irak savaşı ile de İran halkı içgüdüsel olarak liderini ve rejimi sahiplendi ve Humeyni bu dönemde rejimi inşa sürecini tamamladı. Kinzer bu bölümde ABD’nin her iki tarafa da silah satıp istihbarat verdiğini söylerken, Kissenger’in “Umarım birbirlerini öldürürler” sözünü de aktarıyor.

1980 sonrası Türkiye’si ile ilgili anlattıkları hakkında pek detaya girme taraftarı değilim. Ancak daha yakın dönemle ilgimi çeken bir ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı krizinden bahsederken Kinzer, Abdullah Gül’ün aday olduğu meclisteki seçimde muhalif partilerin meclisi boykot ettiğini ve cumhurbaşkanı seçilmesi için yeterli çoğunluğun sağlanamadığını söylüyor sadece. 367 krizi hiç olmamış gibi adını bile anmıyor. Ak Parti’nin o dönemdeki başarıları ile ilgili sözlerine ise bir alıntı ile yer vermek istiyorum:

“Erdoğan’ın ve AKP’nin başarısı İslami politikaların zaferini göstermez, net olarak tersini, yani İslami politikaların zamanının geçtiğini gösterir. Demokrasi Türkiye’nin tek alternatifi haline gelmiştir. Sofu Müslümanlar dahi bunu tanıyıp kabul etmekte ve övmektedirler.” (Sayfa 154)

Ve Kinzer sonrasında önemli bir soru sormaktadır. 1980’lerde her ikisi de otoriter rejimlerle karşılaşan iki ülkeden niye Türkiye demokrasiye giden bir yol bulurken, İran bulamadı? Cevabı da Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurduğu rejimin Şah Rıza’nın kurduğu rejime göre daha esnek ve dayanıklı bir yapıda olması şeklinde vermektedir. Türkiye’deki rejim zamanla değişebilme kabiliyeti göstermiştir. Bir de dış müdahale faktörüne vurgu yapıyor Kinzer. Menderes’le aynı dönemde iktidara gelen Musaddık’ın indirilmesine atıfta bulunuyor. Petrol ve İngiltere etkisi diyebilirsiniz siz buna.

Suudi Arabistan ve İsrail

Kitabın üçüncü bölümü Birleşik Devletler’in bölgedeki kadim dostu iki devletle ilişkilerini anlatıyor: Suudi Arabistan ve İsrail. Suudi Arabistan ve özellikle İsrail üzerinden Güney Amerika, Afrika ve Asya’daki otoriter rejimlere yapılan silah transferi konusunda ilgi çekici anekdotlar aktarıyor yazar. Satır aralarında IŞİD gibi günümüz örgütlerinin oluşumuna ilişkin detaylarda okuyabilirsiniz.

Son bölümde Türkiye ile ABD’nin jeostratejistlerin deyimi ile “ayrıştığını”, ancak Türkiye’nin bağımsız dış politikasının Amerika’nınkini güçlendirdiği, onun gidemeyeceği yerlere gidip ortaklıklar kurabileceğini söylüyor. Graham Fuller ve George Friedman’ın ünlü analizlerine atıfta bulunuyor. Dünyanın en sıkıntılı bu bölgesinde Türkiye’yi, Birleşik Devletler için en iyi ortak olarak niteliyor. İran’ın da en azından coğrafik olarak Almanya’nın Avrupa’daki konumunda yani bölgenin tam ortasında durduğunu söyleyip, İran huzura kavuşmadan bölgenin huzura kavuşmayacağını ekliyor ve diplomasi çağrısı yapıyor.

Sonuç

Kinzer son tahlilde Birleşik Devletler’in bölgede en eski iki müttefiki Suudi Arabistan ve İsrail ile olan ilişkilerini yeni bir forma sokması gerektiğini ve ayrıca bölgede daha “demokratik” başka dostluklar kurması gerektiğini öneriyor. Bu kapsamda bölgenin demokratik geleneğe sahip iki ülkesi öne çıkıyor: İran ve Türkiye.

Kitap yayımlandığından bu yana 5 yıldan fazla geçti ama benze hala güncelliğini koruyor.

Kitap Sonrası

Başta da belirttiğim üzere Stephen Kinzer 2015 yılında Türkiye gündemine Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin vereceği fahri hemşerilik beratı ile geldi. Cem Erciyes ile Radikal Kitap için yaptığı bir söyleşide[1] üç ülkenin de uzun vadeli çıkarlarının hala aynı olduğunu, kitabı yayınlamasından sonraki beş yılda İran-ABD ilişkileri ısınırken, Türkiye-ABD ilişkilerinin soğuduğunu ve bunun geleceğinin Türkiye’nin tutumuna bağlı olduğunu söylüyor ve “beş yıl önce, Ezber Bozmak’ı yayımladığım döneme göre İran bugün çok daha demokratik. Türkiye ise o güne daha az demokratik.” diye ekliyor. Aynı günlerde Cumhuriyet’ten İlhan Tanır’a verdiği mülakatta da Türkiye’nin dış politikasına ilişkin eleştirilerine devam ediyor.[2]

AlJazeeraTürk’e 2014’te yazdığı iki yazıdan ilkinde[3] Küba ile ABD arasındaki yumuşamanın İran yumuşamayı mümkün kılmasını, ikincisinde[4] ise Irak Krizi’nin İran ile ABD’yi yakınlaştırması gerektiğini ifade ediyor.

2013 yılında T24’e verdiği bir mülakatta ise dünyada lider rol oynamaya talip bir ülke olarak Türkiye’de iki kurumun, eğitim ve basının zayıf olduğunu söylüyor. Basının normal bir demokrasideki gibi işlev görmediğini ve endüstriyel holdinglerin kolları olarak, ticari çıkarları desteklediğini belirtiyor.[5]

Stephen Kinzer’i bugünlerde takip etmek istiyorsanız @stephenkinzer twitter adresini kullanabilirsiniz. Boston Globe’da yazdığı son yazıda[6] (24 Kasım) Ortadoğu’ya dış müdahalenin terörizm ve toplu göç şeklinde iki acı sonucunun olduğunu, müdahalelerin ABD’nin (Batı’nın diye de okuyabiliriz) düşmanlarını artırdığını, batı karşıtlığını güçlendirdiğini, toprakları bombalanan ve işgal edilen insanların kanlı intikamlar peşinde koşabildiğini ve Rusya’nın bölgeye müdahalesinin de aynı sonucu doğuracağını belirtiyor. Ayrıca, ABD içinde yeni bir terörist saldırının muhtemel olduğu uyarısında bulunuyor. Kinzer’e göre insanları öldürmek daha fazlasının ölümüne neden olmaktan fazla bir işe yaramaz. Bırakalım diyor, ülkeler, uluslar ve insanlar kendi kaderlerini belirlesin, Ortadoğu da insanları kendileri için kendi başlarına karar vermelerine izin verilmediği sürece de stabilize olmayacak diye ekliyor. Son iki cümlesini aynen alıntılayarak bitirmek istiyorum:

“Fanatics are trying to draw the United States back into Middle East quicksand. If we fall into that trap, we will not only intensify the war that is raging there, but bring it home.”

ezberbozmak

Künye

Orijinal adı: Reset: Iran, Turkey, and America’s Future

Çeviren: Sulhiye Gültekingil

ISBN: 9789750508622

Sayfa Sayısı: 293

Yayın Tarihi: Mart 2011 (1. Baskı)

Etiket fiyatı:22.80 TL

Yayınevi tanıtım notu:

Türkiye ve Ortadoğu üzerine önemli çalışmalarıyla tanınan usta gazeteci Stephen Kinzer, Ezber Bozmak’ta ABD’nin Ortadoğu politikasına dair bir tartışma açıyor. Öncelikle Amerikan “ezberini” hatırlatan Kinzer, Amerika’nın Ortadoğu siyasetinin Soğuk Savaş’tan bu yana değişmediğini, Suudiler ve İsrail’le uyumlu bir biçimde geliştiğini anlatıyor.  Daha sonra ise ABD’nin mevcut siyasetini farklılaştıracak yeni bir güzergâh ve işbirliği haritası çiziyor. İran ve Türkiye’nin 20. yüzyıl tarihlerini yeniden ele alarak, bu iki ülkenin söz konusu yeni yapılanma içinde anahtar rolleri olduğunu ileri sürüyor.

ABD’nin Ortadoğu politikasını İran ve Türkiye merkezli düşünmesi gerektiğini düşünen Kinzer, geçmişteki hatalı politikaları, süregiden tutumları ve kendini tekrar eden söylemleri başkalaştıracak, ezber bozacak, sil baştan başlatacak bir işbirliği politikası hakkındaki tasarımlarını aktarıyor. Türkiye tarihinin “dışarıdan”, Amerika’dan nasıl göründüğüne dair bir yorum olmasının ötesinde Kinzer’in kitabı, Türkiye’nin bölgesinde bir aktör olarak nasıl anlaşıldığını da gösteriyor.

Ezber Bozmak, Ortadoğu barışı ve geleceği hakkında İran ve Türkiye’yi önemseyerek yapılmış bir siyaset revizyonu önerisi. Obama sonrası Amerika imgesinin bir örneği… Dikkat çekici ve tartışmacı bir “global siyaset” kitabı.

Zaten hemfikir olup olmamak bakımından değil, Türkiye’nin nasıl göründüğünü, nasıl yorumlandığını öğrenmek bakımından önemli, bu kitap.

Yayınevi Linki:

http://www.iletisim.com.tr/kitap/ezber-bozmak/8411#.VlYfbNIrI1I

Yazar’ın Diğer Eserlerinden Seçmeler:

Iran, Turkey and America’s Future – 2011 (Ezber Bozmak: İran, Türkiye ve Amerika’nın Geleceği, İletişim Y.),

Crescent and Star: Turkey Between Two Worlds – 2008 (Hilal ve Yıldız: İki Dünya Arasında Türkiye, İletişim Y.)

All the Shah’s Men: An American Coup and the Roots of Middle East Terror – 2008 (Şah’ın Bütün Adamları: Bir Amerikan Darbesi ve Ortadoğu’da Terörün Kökenleri, İletişim Y.)

Overthrow: American Century of Regime Change from Hawaii to Iraq – 2007 (Darbe: Hawaii’den Irak’a Amerika’nın Rejim Değişiklikleri Yüzyılı, İletişim Y.)

[1]http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/beni-iran-degil-turkiye-yaniltti-424353

[2] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/335275/_Turkiye_geriliyor_.html

[3] http://www.aljazeera.com.tr/gorus/bugun-kuba-yarin-iran

[4]http://www.aljazeera.com.tr/gorus/irak-krizi-abd-ile-irani-yakinlastirmali

[5]http://t24.com.tr/haber/stephen-kinzer-buyuk-gazeteler-haberciligi-bagli-olduklari-holdinglerin-cikarlari-icin-kullaniyor,226375

[6]https://www.bostonglobe.com/opinion/2015/11/24/blame-west-interventions-for-today-terrorism/8H8ft7lLVuIUxXjy8IHugM/story.html