Sineklerin Tanrısı – William Golding

Üçüncü Dünya Savaşı gibi büyük bir savaşın ortasında korunaklı bir adaya götürülen bir uçak dolusu 6-12 yaş arasındaki İngiliz çocuğunun uçakları bir adaya düşer ve sağ kalan çocuklar hayata tutunmaya çalışır. Roman Ralph ve Domuzcuk’un karşılaşmasıyla başlar. Ralph’in denizkabuğunu üflemesiyle toplanan çocuklar, Ralph’i doğal bir lider olarak seçerler. Ancak buna baştan itibaren karşı duran bir karakter vardır, Jack. Romanın antikahramınıdır Jack. Kaza öncesi kilise korosunda şarkı söyleyen çocukların başıdır ve adada ilk işi koroyu kurmak çocukları hizaya sokmaktır. Domuzcuk Ralph’in akıl hocasıdır, şişman, hasta, miyop, fakir bir aileden gelen bir çocuk olarak aklı ile hareket eden tek çocuktur. Diğer önemli karakterler Simon, Roger, Samneric-ikizler Sam ve Eric. Simon romanın mutlak romantik kahramanıdır, adanın delisidir. Küçük çocuklara meyve verir, canavarın olduğu yere tek başına gider ve büyük pahasına karşın haberini çocuklara getirir. Romanın hikayesini okuyucuya bırakıyorum. Ancak ilk yarısında yarıda bırakılmaması temennisiyle.

Mina Urgan kitabı roman değil, alegori, simgesel anlamları olan bir öyküdür diye tanımlıyor. Literatürde de aynı tanımlama var. Hatta Golding’in dili için fabl benzetmesi de yapılıyor.

Mina Urgan romanın antikahramını Jack’i küçük bir faşist olarak niteliyor. Jack, Ralph tarafından atanmış bir avcıdır, atanmak mecburiyetinde kalınmış bir askerdir bir nevi. Jack her fırsatı kollar, Ralph’in tüm zayıflıklarına saldırır. Jack ilk fiziki saldırısını Domuzcuk’a yumruk atarak yapar.  İktidar, faşist aydına saldırdığında çaresiz kalır. Esasında saldırı iktidara yapılmış ilk açık tehdittir. İktidar düzenli olarak saldırı altındadır.

Roman toplumsal düzen ile vahşiliğin/düzensizliğin bir çatışmasıdır. Uzun vadeli toplumsal hedeflerin kısa vadeli tatminler uğruna göz ardı edilmesi. Jack’in çocukları ava davet etmesi, bir oyun olarak avcılığın ve etin cazibesi. Buna karşın gemiler için yakılacak ateşe odun toplanması, barınak yapılması, nöbet tutulması. Ve gücün şiddetin yok edici döngüsü, korkunun esareti. Jack şiddeti, korkuyu ve ödülü kullanarak otoriteyi alaşağı etmiştir. Ama bu esasında toplumsal bir altüsttür.

Jack nihayetinde kendi “kabile”sini kurar. Kaleye nöbetçiler koyar. Artık geçilmemesi gereken sınırlar vardır. Uğruna insan öldürülmesi gereken sınırlar.

Ve kitaba adını veren Sineklerin Tanrısı. Jack tarafından iki tarafı sivri bir sopaya canavara ikram olarak asılmış bir dişi domuz başı. Simon domuz başında kanı görür. Simon’a akıbetini haber verir domuz başı.

Çocuklar elbirliğiyle canavarın gerçeğini açıklayacak olan Simon’u öldürürler, ayinsel bir dansla, katil belli değildir, katilin tekil bir kimliği yoktur, katil toplumdur, katil herkestir, kıyıdan kenardan Ralph (Ralph için en trajik olan Simon’un ölümüdür) ve Domuzcuk’tur bile, katilin cisimsel hali ise Roger’dır. Roger, şiddetin elidir.

Golding çocukların arasında kıza vermemiş. Herhalde bu şekliyle kurguyu kuramayacağını düşünmüş olsa gerek. Kitaptaki tek dişi karakter Domuzcuk’un her aklına geldiğinde andığı teyzesidir. Bir de avcı çocukların şehvetle öldürdükleri dişi domuz.

Kitaba içerdiği bazı alegorik atıflar ve başta da adı (atıf: Beelzebub) nedeniyle dinsel temalar içerdiği yönünde yorumlar da var. Modern toplumunun bir okuması olarak görenler ise çoğunlukta gibi. Romanın evrensel serüveninde, insanlık halinin her ihtimalinin ortaya konulmasında önemli bir roman Sineklerin Tanrısı. Kendimize dönük bir okuma olarak bakarsak romanın bizi bir sorgulamaya itmesi gerekir. Nasıl çocuklar yetiştiriyoruz? Jack karakterleri etrafta sarmış durumda mı? Karakter skalasında hangi taraf ağır basıyor, Simon, Ralph ve Domuzcuk mu yoksa Roger, Jack, Maurice mi?

Kitabın iki sinema uyarlaması var. Biri siyah beyaz dönemden 1963 tarihli (http://www.imdb.com/title/tt0057261/). İkincisi 1990 tarihli (http://www.imdb.com/title/tt0100054/). Ancak bunlardan ilki romana sadık kalınarak çekilmiş, ben de bunu izlemeyi tercih ediyorum.

Tanıtım Bülteninden

Sineklerin Tanrısı başlangıçta, ıssız bir adaya düşen çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü, R.M. Ballantyne’ın Mercan Adası’nın çağdaş bir uygulaması sanılabilir. Hatta Golding, kendine özgü buruk alaycılıkla, okuyucunun bu sanısını pekiştirmek istercesine, Sineklerin Tanrısı’nın başlıca iki kişisine Mercan Adası’ndaki çocuklardan aldığı Ralph ve Jack adlarını verir. Mercan Adası’nda Ballantyne, oldukça duygusal ve biraz da bön bir iyimserlikle, gemileri battıktan sonra Pasifik Okyanusu’nda ıssız bir adaya sığınan üç İngiliz gencinin, Büyük Britanya uygarlığının oldukça başarılı bir küçük örneğini nasıl yeniden kurduklarını anlatır. Golding’in Sineklerin Tanrısı’nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne’ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir…

Sineklerin Tanrısı’nda gördüğümüz ıssız ada da yeryüzünün cennetlerinden biridir. Çocuklar da bu adanın, okudukları Mercan Adası’na çok benzediğini söylerler. Ne var ki, başlangıçta bunu hiç sezinlemediğimiz halde, atom çağının çocukları, bu güzelim adayı her açıdan bir cehenneme çevireceklerdir.”
Mîna Urgan

sinklerin_tanrisi33-259x420

  • Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
  • Özgün adı: Lord of the Flies
  • Çeviren: Mina Urgan
  • Baskı: 1. baskı 2001, 31. baskı Şubat 2016
  • Sayfa Sayısı: 264
  • Etiket Fiyatı: 16 TL

https://www.iskultur.com.tr/sineklerin-tanrisi.aspx