Albaya Mektup Yok: Sabas Karakteri

Gabriel Garcia Marquez’in Albaya Mektup Yok adlı uzun öykü /kısa romanını okudum. Kitabı okurken bir film senaryosu okur gibiydi: kişiler ve kurgu gözlerimin önünde canlanıyordu. Nihayet okuduktan sonra kitabın filminin de olduğunu öğrendim.

Sabas

Kitabı okurken biraz Kafka’nın Dava’sı biraz da Kuyucaklı Yusuf aklıma geldi. Ciddi bir de politik eleştiri okuması olarak ele aldım esasında. Yazıya da bu yönünü gösteren bir karakterle başlayacağım Sabas’la. Sabas, albayın ölen oğlunun vaftiz babasıdır ve siyasi çalkantı içinde kasabada yaşamayı sürdüren tek siyasi liderdir. Kitabın sonlarına doğru karakteri ve zenginliğinin kaynağı doktor tarafından açıkça ortaya konulacaktır. Her ne kadar albay kabul etmek istemese de. Ancak daha kitabın hemen başında polis kışlasının önünden cenazenin geçmemesi konusu konuşulurken, Sabas “Sıkıyönetim altında olduğumuzu hep unutuyorum.” diyerek aslında kendini ele vermektedir. Sıkıyönetimin farkına neden varsın ki? İki katlı yeni bir evde oturmakta işleri yolunda gitmektedir. Albayın karısının ifadesi ile kasabaya boynuna doladığı bir yılanla ilaç satmaya gelen bir adamken, parasını iki katlı evine sığdıramayan birisi. Ancak önemli bir problemi vardır. Şeker hastalığından muzdariptir. Sabas’ın malı çoktur ama mecburen perhiz yapmak zorundadır. Doktorun ifadesi ile yoksulluk şekerin en iyi ilacıdır. Zenginlik ve aşırı tüketimin bedelini hastalıkla ödemektedir. Lezzet yoktur hayatında, “Şeker ama şekersiz” diye de bunu çok manidar şekilde ifade etmektedir.

Sabas albayın elindeki tek değerli şey olan oğlundan yadigar horozu ucuza kapatarak elinden almaya çalışmaktadır. Doktor bunun farkına varır ve albayı uyarır. Doktora göre Sabas, paraya kendi postundan çok daha fazla önem verir. İnsan etiyle beslenen tek hayvan Sabas’tır ayrıca. Albay saf bir şekilde Sabas’ı sevinir onun belediye başkanı ile anlaşmaya atıfla bir yurtsever olduğunu söyler. Ancak doktorun buna da cevabı vardır: belediye başkanının sepetlediği partizan yoldaşlarının mülklerini de böyle alabilirdi yarı fiyatına der. Ve nihai olarak vurucu argümanı albayın eşi söyler:

“Hep aynı hikaye, biz açlığa katlanıyoruz ki başkaları yiyebilsin. Kırk yıldır hep aynı hikaye.”

Küçük Ayrıntılar

Kitapta ilgi çekici birkaç ayrıntıdan daha bahsetmek istiyorum. Marquez’ın kısaca dokunduğu ince konular. Albay bir gün Sabas’ın evine gelir yağmurlu havada pencereden bakar ve “Yağmur bu pencereden farklı görünüyor,” der, “Sanki başka bir kasabada yağıyormuş gibi” diye de ilave eder. Sabas pragmatik ticari kafa ile “Nereden bakarsan bak, yağmur yağmurdur” diye yanıtlar.

Albay karısının da baskısı ile horozu Sabas’a satmaya gittiğinde iki zıt gücün etkisi altındadır: “Horozu satma konusundaki kararlılığına karşın bir saat geç gelip Sabas’ı kaçırmış olmayı isterdi.” İnsan doğasının berrak bir resmi.

Julio Ortega “Gabriel Garcia Marquez and the Powers of Fiction” adlı kitabında Albaya Mektup Yok’taki horozu altın ile özdeşleştirmektedir. Albay ile horoz arasındaki ilişkiyi insan-altın ilişkisi şeklindeki okumaktadır. Bir tarafta değeri para ile tam ve net olarak ölçülemeyen değerli metal altın, diğer tarafta bir kullanım değeri olan altın. Albay ve eşi de horozun bu iki yönü arasında gidip gelmektedir.

Ruben Pelayo da Sabas karakterinde şekil bulmuş insanların politik karışıklıklar sırasında elden çıkarılmak zorunda kalmış malları yarı fiyatına alarak zengin olmuş tipler olarak geneller ve onları yeni yönetici sınıf olarak adlandırır. Pelayo kitapta geçen avukat karakteri için de politik düzenin bürokrat karakteri tanımlaması yapar. Üzerine aldığı emekli maaşı probleminin çözülmesi işini yıllardır savsaklamaktadır. (Kaynak: Gabriel García Márquez: A Critical Companion)

Tanıtım Bülteninden

Bugün Latin Amerika’nın ve dünyanın en büyük yazarlarından biri sayılan Gabriel Garcia Marquez’in `büyülü gerçekçilik’ diye nitelenen yapıtlarından bir örnek daha sunuyoruz: Albaya Mektup Yazan Kimse Yok adlı bu uzun öyküdeki emekli albay, bir türlü gelmeyen emekli aylığını her cuma günü karısı ve horozuyla birlikte bekler. Bu öykünün de ana teması, her zaman olduğu gibi, yalnızlık’tır. “Yazmaya bir imgeyle başlarım her zaman,” diyor Garcia Mirquez. “İmge, gerçeğe ulaşmanın aracıdır ve yaratmanın kaynağı, son çözümlemede, gerçekliktir her zaman.” ‘İmge’ Garcia Mrquez’in nasıl hareket noktasıysa, `yalnızlık’da yarattığı gerçekliktir her zaman. Daha önce başka kısa öyküleriyle birlikte sunduğumuz bu uzun öyküyü, bütün dünya dillerinde olduğu gibi bağımsız bir kitap olarak basmayı uygun gördük.

Künye:

  • Yayınevi: Can Yayınları
  • Özgün adı: El coronel no tiene quien le escriba
  • Çevirmen: Handan Saraç
  • Baskı: 1. basım 1991, 2011 (8. baskı), 2016 (15. baskı)
  • Sayfa Sayısı: 72
  • Etiket Fiyatı: 9,5 TL

https://canyayinlari.com/Gabriel-Garc%C3%ADa-M%C3%A1rquez/Albaya-Mektup-Yok/9789750725616#book